“Yahudi Cesaret Madalyası Alma Hamlesi” Bir “İtibar Feda Hamlesi” miydi?

Yazının başlığına bakıp da, Sayın Cumhurbaşkanının böyle bir madalya aldığı algısı oluşmasın. Ancak zaten böyle bir yanlış algı oluştuğu için bu yazıyı yazıyorum. Söz konusu ödül, 2.Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’nın soykırımından Yahudilerin hayatlarını kurtaran Türk diplomatları adına Türkiye’ye verilmiştir. Cumhurbaşkanımızın şahsına bir ödül takdimi yapılmamıştır. Tabi iktidar olabilmek için bu tip ödülleri almak, takiye yapmak elzemdir. Nitekim bu hamlenin devam yolu Ayasofya’nın Cami yapılması hamlesi ve Taksim’in göbeğine Cami yapılması hamleleri idi. Erbakan’ın öğrencisiyim diye övünen bir siyasetçinin böyle bir ödülü alması, reddetmemesi  içinde bulunduğu camiada bir itibar feda hamlesidir diye düşünüyorum. Biz satranç sporcuları, maçlarımızda fedayı neden yaparız? Atımızı, filimizi, kalemizi, hatta duruma göre vezirimizi göz göre göre vermemizin mantıklı bir sebebi ne olabilir? Rakibi zorunlu hamleler silsilesine (Ölümcül varyanta) sokup, ona sonu matla sonuçlanacak zorunlu hamleler yaptırmaktır maksat. Örneğin atı almasa mat olacak veya veziri gidecektir. Alır ya  maçı uzatır, o an için mat olmaktan kurtulur ya da kötünün iyisine razı olur vezirini vermez,  daha az bir materyal kaybıyla oyunu sürdürür.

Burada kendisini Erbakan’ın öğrencisi olarak gören ve güvenen, oylarına talip olduğu bir müslüman veya muhafazar sağ tabanı şaşırtacak, kendisinin inancını dahi sorgulatacak bu hamleyi bir siyasetçi neden yapar? Çünkü bu ülkede bu şekilde iktidar olunur. Milli söylemlerle bu ülkede sadece gerçek hainler iktidar olabilir. Gayri milli olacaksın iktidar olabilmek için. Ki Tüsiad desteklesin, Soros desteklesin, Kavala’nın STK ları desteklesin. Ancak, gelgelelim İktidar olduktan sonra beslenen karga misali göz oy. İlk hamlen Irak ın işgaline ABD ile katılmamıza ve içinde Nato’cu FETÖ unsurlarının cirit attığı TSK’nın göğüs göğse bir savaşta büyük zaiyat verdirme planı barındıran 1. Tezkere’yi mecliste engelle. “Nasıl engeller efendim, kendisi desteğini açıkladı” diyenler olacaktır. Şöyle engelledi efendim: Ak Parti vekillerinin oylamada hür iradeleri doğrultusunda parti kararı olmaksızın oy vermelerini sağladı. Halbuki diktatörlük yaftası yapıştırılıyor ya. “Bu 1. Tezkere meclisten geçecek arkadaş, parti kararıdır, uymayan partiden ihraç edilir.” Dese, parti içinde karşı oy verecek bir allahın kulu olabilir miydi? Objektif olalım. Ak Parti 100 e yakın fire verdi ve Deniz Baykal CHP si de hayır oyu verdiği için, çoğunluk sağlansa da sadece 3 oy eksikle 264 oyla (Anayasa gereği 267 oy yetmekteydi.)  1. Tezkere meclisten geçmedi.

Sonra ne oldu? Dönüp ABD ye dedi ki: “Demokratik teamüller gereği, meclisimizden karar çıkmadı.” İşte o günden sonra ABD ne dedi? “Hey sen pislik. Ben yemez miyim senin demokratik teammüllerini dostum. Sen boktan bir adamsın ve sen artık bittin.” Nihayet, iktidar edenlerin iktidardan indirme hamleleri başladı. Aydın Doğan gazetesi Deniz Feneri ile düğmeye bastı. Sonrası malum, hep aynı şeyleri yazmayayım. Burada o dönemin Aydın Doğan gazetesi “Hürriyet” in Conilerin genelev ihtiyacını bile düşündüğünü haber verip hatırlatmalıyım. Bu bilgimden ötürü bir Beşiktaş taraftarı olarak hiç sevmediğim Yıldırım Demirören’i dahi Aydın Doğan’a yeğlediğimi ve Hürriyet’in sahibi olmasına sevindiğimi belirtmek isterim. Zira 1. Tezkerenin meclisten geçmesine kamuoyu oluşturmak için Hürriyet şöyle bir haber yapmıştı, çok iyi hatırlıyorum: Hürriyet Gazetesi’nin baş sayfasında şalvarlı bir köylü çömelmiş, arkasında büyük bir arazi resmedilmiş ve 8 sütuna başlık şu idi: CONİLERİN GENELEV ARAZİSİ HAZIR. Biraz milli duyguları olanın bu haberi yapana “Git karını veya anneni, kız kardeşini çalıştır o genelevde” Diyesi gelmez mi? Hayır gelmez. O anneler ve o kadınlara, kız kardeşlere ayıp, haksızlık olur. Zira bizler 6. filo ABD askerlerini Kabataş’tan denize atmış bir nesile hayranlıkla büyümüş alt kuşağız. Bir vesikalı hayat kadınımızın vajinasının dahi ABD askerlerinin spermleri ile kirlenmesine tahammül edemeyiz. Ancak bu haberin infial yaratması gerekirken sıradan bir haber gibi geçmiş gitmiş olması üzücü olduğu kadar tiksindiricidir de. Gazete arşivlerinde bulunur gerektiğinde.

Türk ordusunu içerideki hainlerin de ihanetlerine güvenerek Saddam’ın ordusu ile göğüs göğse savaştırarak kırdırma, ve Güneydoğu’da 60.000 askerle konuşlanarak işgal  planları içinde olan ABD makro planı bozguna uğramıştır. Deniz Baykal’ın ipi de o zaman çekilmiştir. Zira bugün aynı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidar olma stratejisini benimseyip hain misyonu üstlenerek iktidar olmaya çalışan Kılıçdaroğlu’nun Sayın Deniz Baykal’ı mezarının başında tam da 1 Mart tezkeresinin yıldönümünde anması nasıl anlaşılmalıdır? Ben şöyle anlıyorum: Kılıçdaroğlu büyük bir devlet adamıdır ve bugün Ak Parti iktidarının olumlu ve olumsuz devlete olan katkısı ne varsa tamamen ortağıdır. Örneğin Ak Parti iktidarının % 15 lerde aldığı Savunma Sanayi yerlilik oranını % 85 lere getirmesinde onu iktidarda tutma misyonu üstlenmiş olan Kılıçdaroğlu’nun payı Sayın Devlet Bahçeli’den çok daha büyüktür. Nitekim, Kılıçdaroğlu adaylıkta ısrar ederek ve ihanet söylemleri ile, PKK-YPG nin Türkiye siyasi ayağı HDP ile alenen ortaklığı ile küreselcilerin iç dinamiklerinin metazori desteğini sağlamış, adaylığı desteklenmiştir. Böylece, Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile bir dönem daha yürümek isteyen Enderun devletimize dolaylı destek vermiş ve bir kez daha Cumhurbaşkanı seçilmesine katkı sağlamıştır. Ancak “Her ajan bir gün deşifre olmayı tadacaktır.” Yazısı ajanlar mezarlığının duvarında asılı mıdır? Değildir tabi. Zincirlikuyu Mezarlığının girişindeki yazıya bir gönderme yaptım. Ajan olduğunu da söylemiyorum. Söylemiş olmam bu fikri savunduğumu göstermez. O büyük bir devlet adamıdır ve misyonunu tamamlamıştır. Artık Sayın Akşener’de 6+1 masadan kalkma hamlesi ile en az % 5 oy kaybettirdiği için deşifre olduğuna göre, bu deşifrelerin gayri milli söylemlerden sıyrılıp, milli üniformayı giyme zamanları gelmiştir.